II. Meşrutiyet Dönemi, Osmanlı Devleti’nin çalkantılı siyasi tarihinde yalnızca bir anayasal hareket olarak değil, aynı zamanda edebiyat, basın ve fikir dünyasında bir uyanış dönemi olarak da kayda geçmiştir. 1908 yılında Kanun-i Esasî’nin yeniden işlerlik kazanmasıyla başlayan bu süreç, sadece siyasi bir dönüşüm değil, toplumun örgütlü yapıya geçişi, millî kimlik arayışları ve kültürel dinamiklerin yeniden şekillendiği bir dönemi temsil eder. Bu dönemde edebiyat, toplumsal meselelerin tartışıldığı bir mecra haline gelirken, basın özgürlüğü ise fikir akımlarını geniş kitlelere taşıyan bir araç olmuştur. II. Meşrutiyet, modernleşme ile gelenek arasında sıkışmış bir toplumun kendini yeniden tanımlama çabalarını sergileyen, hem edebi hem de toplumsal bir laboratuvar işlevi görmüştür.
İçindekiler
- II. Meşrutiyet Dönemi ve Türk Edebiyatında Dönüşüm
- Edebiyat Tarihçiliğinde Edebî Devir ve Siyasi Devir İlişkisi
- II. Meşrutiyet Döneminin Sınırları
- II. Meşrutiyet Döneminin Belirgin Özellikleri
- Siyasi Özellikler
- Toplumsal Hayatın Özellikleri
- Edebî Hayatın Özellikleri
- Basın Hayatının Özellikleri
- Fikir Akımları
- Azınlık Irkçılığı ve Türklerde Millî Kimlik Arayışı
- Siyaset Merakı ve Asker-Sivil İlişkisi
- Sultan II. Abdülhamit Aleyhtarlığı
- Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
- İlgili Bağlantılar
II. Meşrutiyet Dönemi ve Türk Edebiyatında Dönüşüm
II. Meşrutiyet Dönemi, Osmanlı Devleti’nin siyasal ve toplumsal tarihindeki önemli kırılma noktalarından birini oluşturur. Bu dönem, hem toplumsal örgütlenme hem de edebiyat ve kültürel gelişmeler açısından köklü değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. 1908 yılında anayasanın yeniden yürürlüğe girmesiyle başlayan bu süreç, Osmanlı’nın çöküş sürecine denk gelmesine rağmen, yeni bir milli kimlik ve modernleşme anlayışının da temellerini atmıştır. II. Meşrutiyet, siyasi açıdan anayasal monarşiye dönüşü ifade ederken, toplumsal olarak örgütlü bir yapıya geçişin başlangıcını simgeler.
Edebiyat tarihçiliğinde, bu dönemi anlamak için siyasi ve edebi süreçlerin birbirini nasıl etkilediğini incelemek gereklidir. Gustave Lanson’un medeniyet tarihi ile edebiyat tarihini ilişkilendiren yaklaşımı, Şahabettin Süleyman ve Fuat Köprülü gibi Türk aydınları tarafından benimsenmiştir. Bu bağlamda, Türk edebiyatının dönemlere ayrılması ve bu dönemlerin siyasi gelişmelerle ilişkilendirilmesi önemli bir metodolojik adım olmuştur. II. Meşrutiyet, Batı etkisindeki modern Türk edebiyatının bir devamı olarak kabul edilir ve Fecr-i Âtî ile Millî Edebiyat gibi iki önemli edebi hareket bu dönemde şekillenmiştir.
Bu dönemin edebi yapısını anlamak için sınırlarını iyi belirlemek gerekir. 23 Temmuz 1908’de anayasanın yeniden yürürlüğe girmesiyle başlayan bu süreç, TBMM’nin 23 Nisan 1920’de kurulmasıyla yeni bir evreye geçmiştir. Ancak, II. Meşrutiyet terimi, genellikle 1908-1922 yılları arasını kapsar. Bu 14 yıllık süre, Osmanlı’nın siyasi ve toplumsal yapısında derin değişikliklerin yaşandığı, farklı fikir akımlarının ve edebi yönelimlerin ortaya çıktığı bir dönem olarak dikkat çeker.
Fecr-i Âtî, II. Meşrutiyet’in başında, sanatın toplumsal faydaya hizmet etmesi gerektiği fikrine karşı bir duruş sergileyerek sanat için sanat anlayışını savunmuştur. Ancak bu hareketin ömrü kısa sürmüş, yerini daha uzun soluklu olan Millî Edebiyat hareketine bırakmıştır. Millî Edebiyat, dilde sadeleşmeyi, halk kültürünü ve milli değerleri ön planda tutarak toplumsal faydayı temel amaç haline getirmiştir. Bu yönelimler, dönemin siyasi ve toplumsal dinamikleriyle paralellik gösterir.
Sonuç olarak, II. Meşrutiyet Dönemi, sadece Osmanlı tarihindeki bir siyasi dönüşüm değil, aynı zamanda modern Türk edebiyatının da önemli dönüm noktalarından biridir. Bu dönemde şekillenen fikir ve sanat hareketleri, Cumhuriyet dönemi edebiyatına zengin bir miras bırakmıştır. Özellikle edebiyat ile siyasetin iç içe geçtiği bu süreç, toplumsal hafızanın yeniden inşasına önemli katkılarda bulunmuştur.
Edebiyat Tarihçiliğinde Edebî Devir ve Siyasi Devir İlişkisi
Edebiyat tarihçiliği, kültür ve medeniyet tarihinin bir alt dalı olarak, bir dönemin edebi faaliyetlerini sosyo-politik gelişmeler ışığında inceler. Bu bağlamda II. Meşrutiyet dönemi, edebiyat ve siyaset arasındaki etkileşimlerin yoğun bir şekilde yaşandığı bir zaman dilimini ifade eder. Gustave Lanson’un edebiyat tarihini medeniyet tarihiyle ilişkilendiren yaklaşımı, Türk edebiyat tarihçiliğinde de etkili olmuştur. Şahabettin Süleyman ve Fuat Köprülü gibi isimler, Türk edebiyatını tasnif ederken bu yöntemi benimsemiş ve dönemin edebiyatını anlamlandırmak için siyasi olayları dikkate almışlardır.
Bu dönemde, Türk edebiyatının Batı medeniyet dairesinde şekillendiği kabul edilir. Tanzimat döneminden itibaren başlayan bu süreç, modernleşme hamleleriyle birlikte hız kazanmıştır. Tanzimat, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet dönemleri, Batı etkisindeki Türk edebiyatının alt başlıkları olarak değerlendirilir. II. Meşrutiyet dönemi ise, Batı’nın etkisi altında gelişen yeni edebiyat anlayışlarının ve edebi akımların yoğun olarak tartışıldığı bir evredir. Bu dönemin edebiyatı, hem toplumsal meseleleri ele alması hem de estetik arayışlara yönelmesi açısından dikkat çekicidir.
Edebiyat ve siyaset arasındaki ilişki, II. Meşrutiyet döneminde daha belirgin hale gelmiştir. Fecr-i Âtî, bu dönemde ortaya çıkan ilk edebi topluluklardan biridir. Fecr-i Âtî’nin savunduğu “sanat için sanat” anlayışı, toplumsal faydayı önceleyen Millî Edebiyat hareketiyle keskin bir şekilde ayrışmıştır. Fecr-i Âtî, sanatı toplumsal meselelerden bağımsız bir estetik alan olarak görürken, Millî Edebiyat bu anlayışa karşı çıkmış ve edebiyatı toplumsal fayda için bir araç olarak değerlendirmiştir.
Bu dönemde edebiyat tarihçiliği açısından dikkate değer bir diğer nokta, edebi devrelerin siyasi devrelerle paralel bir şekilde tasnif edilmesidir. II. Meşrutiyet, sadece bir siyasi dönemi ifade etmez; aynı zamanda bu dönemde şekillenen edebi akımları ve tartışmaları da kapsar. Bu yaklaşımla, edebi akımların birer sanat hareketi olmasının ötesinde, dönemin toplumsal ve siyasi sorunlarına verilen tepkiler olduğu görülür.
Sonuç olarak, II. Meşrutiyet dönemi edebiyatı, siyasi ve toplumsal dönüşümlerin bir yansıması olarak, hem bireysel hem de toplumsal meseleleri ele almıştır. Bu durum, edebiyat tarihçiliği için önemli bir zemin oluşturmuş ve Türk edebiyatının Batı etkisindeki gelişimini anlamlandırmada belirleyici bir rol oynamıştır.
II. Meşrutiyet Döneminin Sınırları
II. Meşrutiyet Dönemi’nin sınırlarını belirlemek, hem hukuki hem de sosyo-politik açıdan bir tartışma konusudur. Bu dönem, anayasanın tekrar yürürlüğe girdiği 23 Temmuz 1908’de başlar ve farklı kaynaklarda değişen sürelerle ifade edilir. En yaygın kabul gören tarihsel sınırlandırma, 1922 yılında Osmanlı Saltanatı’nın kaldırılmasına kadar olan 14 yıllık bir süreci kapsar. Ancak bazı araştırmacılar, bu dönemi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1920 yılında kurulmasıyla sona eren bir süreç olarak tanımlar.
Hukuki açıdan, bir siyasal devrin sınırlarını belirlemek için anayasal düzenlemeler temel alınır. II. Meşrutiyet, 1908’de Kanun-i Esasî’nin yeniden işlerlik kazanmasıyla başlar. Ancak bu düzen, 1920’de TBMM’nin kurulmasıyla fiilen sona ermiş sayılır. TBMM’nin ilanı, Osmanlı Saltanatı’nın siyasi yetkilerinin artık kullanılmadığını gösterir. Resmi olarak ise Osmanlı Saltanatı’nın kaldırılması, II. Meşrutiyet Dönemi’nin sonunu işaret eder. Dolayısıyla, tarihçiler bu dönemi genellikle 1908-1922 yılları arasında sınırlandırır.
Siyasi sınırlandırmanın ötesinde, II. Meşrutiyet Dönemi’nin toplumsal ve kültürel sınırlarını da değerlendirmek gerekir. Bu dönemde, siyasi iktidarın yalnızca anayasal düzenlemelerle sınırlı kalmadığı, toplumsal ve entelektüel alanlarda da derin değişikliklerin yaşandığı görülür. Özellikle basın ve dernekler, dönemin toplumsal yapısını şekillendiren önemli unsurlar arasında yer almıştır. Bu süreçte, Batıcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık gibi fikir akımları, dönemin sosyal ve siyasi tartışmalarına yön vermiştir.
Bazı kaynaklarda, II. Meşrutiyet Dönemi’nin sınırları daha dar bir zaman dilimiyle, yani 1908-1918 yılları arasında ifade edilir. Bu yaklaşım, İttihat ve Terakki Fırkası’nın etkin olduğu döneme vurgu yapar. Ancak, İstanbul’un işgali ve Meclis-i Mebusan’ın dağıtılması gibi olaylar dikkate alındığında, 1922’ye kadar süren bir tarihsel çerçeve daha kapsamlı bir değerlendirme sunar. Bu nedenle, II. Meşrutiyet Dönemi’ni 1908-1922 yılları arasında ele almak, hem siyasi hem de toplumsal dinamikleri bütüncül bir şekilde değerlendirmek açısından daha doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Sonuç olarak, II. Meşrutiyet Dönemi’nin sınırları, siyasi tarih açısından anayasal düzenlemelerle, toplumsal tarih açısından ise fikir akımları ve örgütlü toplum yapısıyla şekillenir. Bu dönem, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında modernleşme çabalarının ve toplumsal dönüşümlerin yoğun bir şekilde yaşandığı, Cumhuriyet’e geçişin altyapısını hazırlayan kritik bir süreçtir.
II. Meşrutiyet Döneminin Belirgin Özellikleri
II. Meşrutiyet Dönemi, Osmanlı Devleti’nin önceki dönemlerinden farklı özellikler sergileyen bir toplumsal, siyasi ve kültürel yapı sunar. Bu dönemin en dikkat çekici yönü, “örgütlü toplum” yapısına geçiştir. Bu kavram, toplumsal hayatın artık bireysel değil, dernekler, partiler ve çeşitli kuruluşlar üzerinden şekillendiği bir düzene işaret eder. Özellikle 1909 yılında Kanun-i Esasî’de yapılan değişiklikler, dernek kurma ve gösteri yapma haklarını anayasal güvence altına alarak örgütlenmeyi kolaylaştırmıştır.
Dönemin örgütlenme faaliyetleri, yalnızca siyasi partilerle sınırlı kalmamıştır. Meslek kuruluşları, fikir kulüpleri, kadın hakları savunucuları ve eğitim odaklı dernekler bu dönemde ortaya çıkan başlıca oluşumlardır. Hilal-i Ahmer gibi hayır kurumları, toplumun farklı kesimlerine yönelik yardım faaliyetleri düzenlerken, Türk Derneği ve Türk Ocakları gibi yapılar, milliyetçi fikirlerin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Bu çeşitlilik, Osmanlı toplumunda farklı kesimlerin kendilerini ifade edebildiği bir alan yaratmıştır.
Siyasi özellikler açısından, II. Meşrutiyet Dönemi, parlamenter sistemin işlerlik kazandığı bir dönemdir. Meclis-i Mebusan, halkın temsilcilerini içeren bir yasama organı olarak önem kazanırken, siyasi partilerin rekabeti dönemin siyasetini şekillendirmiştir. Ancak, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bu dönemdeki baskın rolü, diğer muhalif grupların etkinliğini sınırlamıştır. Yine de, farklı ideolojiler arasında bir tartışma ve rekabet zemini oluşmuş, bu durum edebi hayata da yansımıştır.
Dönemin belirgin özelliklerinden biri de toplumsal meselelerin edebiyat üzerinden tartışılmasıdır. Fecr-i Âtî’nin estetik kaygıları ve Millî Edebiyat’ın toplumsal faydayı önceleyen anlayışı, bu dönemin başlıca edebi hareketlerini oluşturur. Fecr-i Âtî, sanatın toplumsal sorunların dışında bir alan olduğunu savunurken, Millî Edebiyat hareketi, halkın dilini ve kültürünü esas alarak bir milli kimlik oluşturmayı hedeflemiştir. Bu edebi gruplar, yalnızca sanat anlayışlarıyla değil, toplumsal ve siyasi meselelere yaklaşımlarıyla da birbirlerinden ayrılmıştır.
Son olarak, II. Meşrutiyet Dönemi, basının ve yayın hayatının oldukça etkili olduğu bir süreçtir. Gazeteler ve dergiler, yalnızca bilgi aktarmakla kalmamış, aynı zamanda farklı ideolojilerin tartışıldığı platformlar haline gelmiştir. Bu durum, toplumun geniş bir kesiminin siyasi ve kültürel meselelere katılımını artırmış, halkın bilinçlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Dönemin bu dinamik yapısı, II. Meşrutiyet’i Osmanlı tarihinin en hareketli ve dönüşümsel süreçlerinden biri haline getirmiştir.
Siyasi Özellikler
II. Meşrutiyet Dönemi’nin en belirgin siyasi özelliği, örgütlü toplum yapısına geçiş ve çok sayıda siyasi partinin sahneye çıkmasıdır. Bu dönemde halk, toplumsal taleplerini dernekler ve siyasi partiler aracılığıyla ifade etme imkânı bulmuştur. Ancak, siyasi alanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskın bir güce dönüşmesi, bu özgürlük ortamını kısmen kısıtlamıştır. İttihat ve Terakki, hem anayasanın tekrar yürürlüğe konmasında hem de dönemin siyasal atmosferini şekillendirmede belirleyici bir aktör olmuştur.
Siyasi hayatta farklı ideolojiler kendine yer bulmuş ve dönemin tartışmalarına yön vermiştir. Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık ve Türkçülük gibi fikir akımları, hem siyasi hem de toplumsal düzeyde yankı bulmuştur. Osmanlıcılık, farklı milletleri Osmanlı vatandaşlığı çatısı altında birleştirmeyi hedeflerken, bu ideal Balkan Savaşları sonrası büyük ölçüde geçerliliğini yitirmiştir. Aynı şekilde, İslamcılık da Osmanlı’nın son döneminde etkili bir ideoloji olsa da imparatorluğun sınırlarının daralmasıyla sınırlı bir alanda uygulanabilir hale gelmiştir.
Türkçülük, II. Meşrutiyet Dönemi’nde daha fazla ön plana çıkmış ve özellikle Millî Edebiyat hareketiyle bir bağlantı kurmuştur. Bu ideoloji, Türk milletinin dil, kültür ve tarih açısından güçlenmesi gerektiğini savunmuş, Türk Derneği ve Türk Ocakları gibi kuruluşlar aracılığıyla örgütlenmiştir. Bu dönemde, Türkçülük yalnızca bir siyasi görüş değil, aynı zamanda edebi ve kültürel bir hareket olarak da benimsenmiştir. Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp gibi isimler, bu düşüncenin hem teorik hem de pratik temellerini atmışlardır.
Siyasi ortamda dikkate değer bir diğer unsur, partiler ve muhalefet grupları arasındaki rekabetin yoğunluğudur. Çok partili bir sistemin ortaya çıkışıyla birlikte, iktidar mücadelesi daha belirgin hale gelmiştir. İttihat ve Terakki’nin baskınlığına rağmen, Hürriyet ve İtilaf Partisi gibi muhalif gruplar da etkili olmuş ve siyasi dengeyi zaman zaman değiştirmiştir. Ancak bu rekabet, sık sık siyasi krizlere ve toplumsal gerilimlere yol açmıştır.
Son olarak, bu dönemdeki siyasi gelişmelerin uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi büyüktür. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı gibi olaylar, Osmanlı Devleti’nin siyasi sınırlarını daraltmış ve II. Meşrutiyet Dönemi’nin sonunu hazırlamıştır. Buna rağmen, bu süreçte kazanılan siyasi tecrübeler, Cumhuriyet’in kuruluş sürecine önemli katkılar sağlamıştır. Özetle, II. Meşrutiyet, Osmanlı siyasetinin en dinamik ve dönüşümcü dönemlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır.
Toplumsal Hayatın Özellikleri
II. Meşrutiyet Dönemi, Osmanlı toplumsal yapısında ciddi değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. Bu dönemin en dikkat çekici toplumsal özelliği, örgütlü toplum yapısına geçiştir. 1909 yılında Kanun-i Esasî’de yapılan değişiklikler, toplumun farklı kesimlerine dernek kurma ve toplumsal faaliyetlerde bulunma hakkı tanımıştır. Bu durum, dernekleşme hareketlerinin hızlanmasına ve toplumun örgütlenme bilincinin artmasına olanak tanımıştır. Dernekler yalnızca siyasi amaçlarla değil, eğitimden hayır işlerine, kadın haklarından mesleki dayanışmaya kadar birçok alanda faaliyet göstermiştir.
Kadınların toplumsal hayatta daha görünür hale gelmesi, II. Meşrutiyet Dönemi’nin önemli toplumsal değişimlerinden biridir. Kadın dernekleri ve feminist hareketler, bu dönemde güçlenmiş ve kadın haklarıyla ilgili farkındalığın artmasına katkı sağlamıştır. Kadınlar, eğitimden iş hayatına kadar çeşitli alanlarda hak talep ederken, edebiyat ve basında da daha aktif bir rol üstlenmişlerdir. Feminist hareketler, özellikle kadınların eğitimi ve çalışma hayatındaki eşitliği gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştır.
Eğitim alanındaki gelişmeler de bu dönemin toplumsal yapısında önemli bir yer tutar. II. Meşrutiyet, eğitimin yaygınlaşması ve modernleşmesi adına atılan adımlara sahne olmuştur. Yeni okullar açılmış, eğitimin toplumsal kalkınmadaki rolü daha iyi anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra, eğitime yönelik kurulan dernekler ve halkı bilinçlendirme çalışmaları, toplumsal dönüşümü hızlandırmıştır. Bu süreçte, özellikle kırsal bölgelerde eğitim imkanlarının artırılması hedeflenmiştir.
Dönemin savaş ortamı da toplumsal hayatı derinden etkilemiştir. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı, hem ekonomik hem de sosyal yapıyı sarsmıştır. Savaşlar nedeniyle nüfus hareketliliği artmış, göçler ve yerinden edilmeler yaygınlaşmıştır. Bu durum, özellikle şehirlerdeki toplumsal dinamiklerin değişmesine ve farklı sosyal sınıfların bir arada yaşamaya başlamasına yol açmıştır. Savaşlar, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve yardım faaliyetlerinin önemini artırmış, Hilal-i Ahmer gibi yardım kuruluşlarının etkinliğini artırmıştır.
Toplumsal hayatın bir diğer önemli özelliği, fikir kulüplerinin ve meslek örgütlerinin etkili bir şekilde faaliyet göstermesidir. Selamet-i Umumiye Kulübü gibi yapılar, fikir alışverişi ve halkın bilinçlenmesi açısından önemli bir rol oynamıştır. Meslek örgütleri ise iş dünyasının profesyonelleşmesine katkı sağlamış, ticaret ve zanaat alanlarında standartların gelişmesini desteklemiştir. Özetle, II. Meşrutiyet Dönemi, Osmanlı toplumsal yapısının daha örgütlü, bilinçli ve dinamik bir yapıya dönüşmesini sağlamıştır.
Edebî Hayatın Özellikleri
II. Meşrutiyet Dönemi, edebiyat alanında yenilikçi ve cesur adımların atıldığı bir süreç olarak dikkat çeker. Bu dönemde edebiyat, yalnızca bireysel bir estetik arayış değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi meselelere bir tepki niteliği taşır. Edebi gruplar arasında farklı anlayışlar ortaya çıkmış, bu da dönemin edebiyatına çok seslilik kazandırmıştır. Fecr-i Âtî ve Millî Edebiyat hareketleri, bu dönemin edebi yönelimlerini temsil eden iki önemli akımdır.
Fecr-i Âtî, sanatın toplumsal faydadan bağımsız bir alan olması gerektiğini savunan “sanat için sanat” anlayışını benimsemiştir. Bu topluluk, estetik kaygılarla Batı edebiyatına yakın bir çizgide ilerlemiş ve bireysel duygulara, hayallere ve güzellik anlayışına önem vermiştir. Ancak, Fecr-i Âtî’nin edebiyatı toplumdan kopuk görmesi, onu halkın ve dönemin ihtiyaçlarının dışında bırakmış ve hareketin kısa ömürlü olmasına neden olmuştur. Yine de, bu grup Türk edebiyatında sanatın bağımsız bir alan olarak görülmesi fikrini tartışmaya açmıştır.
Millî Edebiyat hareketi ise Fecr-i Âtî’nin tam aksine, toplumsal faydayı ve milli kimliği önceleyen bir edebiyat anlayışı geliştirmiştir. Bu hareket, sade bir dil kullanımı, halk kültürünün yüceltilmesi ve ulusal değerlerin işlenmesi gibi ilkelerle öne çıkmıştır. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip gibi isimlerin öncülük ettiği bu akım, Türk edebiyatında milli duyguları harekete geçirmiş ve geniş halk kitlelerine ulaşmayı hedeflemiştir. Millî Edebiyat, dilde sadeleşme hareketinin ve halk edebiyatına yönelişin öncüsü olmuştur.
Bu dönemde tiyatro, hikâye ve roman gibi türlerde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Tiyatro, dönemin siyasi meselelerini mizahi ve eleştirel bir dille ele alırken, hikâye ve romanlarda daha çok bireysel ve toplumsal sorunlar işlenmiştir. Özellikle Millî Edebiyat hareketinin etkisiyle, hikâye ve romanlar halkın gündelik hayatını ve milli mücadele duygularını yansıtan birer araç haline gelmiştir. Bu türlerde sade dil kullanımı yaygınlaşmış ve halkın edebi metinlere daha kolay erişmesi sağlanmıştır.
Edebiyat-siyaset ilişkisi, II. Meşrutiyet Dönemi’nde belirgin bir şekilde kendini göstermiştir. Edebiyat, yalnızca bireysel bir ifade aracı değil, aynı zamanda toplumsal sorunlara dikkat çeken ve siyasi ideolojileri destekleyen bir mecra olarak kullanılmıştır. Millî Edebiyat, bu dönemde siyasi ve ideolojik hareketlerin sesini duyurmasına olanak sağlamış ve edebiyatın toplumsal bir rol üstlenebileceğini göstermiştir. Bu durum, II. Meşrutiyet’i yalnızca siyasi açıdan değil, edebi açıdan da Osmanlı tarihinin en dinamik dönemlerinden biri haline getirmiştir.
Basın Hayatının Özellikleri
II. Meşrutiyet Dönemi, basının Osmanlı toplumundaki etkisinin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Bu süreçte gazeteler ve dergiler, yalnızca haber aktarmakla kalmamış, aynı zamanda farklı fikir akımlarının tartışıldığı önemli platformlar haline gelmiştir. Özellikle siyasi özgürlüklerin genişlemesi, basının sansürden büyük ölçüde arındırılmasına olanak tanımış ve toplumun farklı kesimlerinin kendilerini ifade etmesine zemin hazırlamıştır. Bu durum, basının toplumsal ve kültürel dönüşümdeki rolünü artırmıştır.
Dönemin basın dünyasında ideolojik çeşitlilik dikkat çeker. Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık gibi fikir akımları, dönemin dergi ve gazetelerinde tartışma konusu olmuştur. Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad gibi dergiler, İslamcı bakış açısını yansıtırken, Genç Kalemler dergisi Türkçülük akımının temsilcisi olmuştur. Bu yayınlar, yalnızca fikir akımlarının yayılmasında değil, aynı zamanda edebi tartışmaların da şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Basının gelişmesinde teknik yeniliklerin ve görselliğin önemi büyüktür. Resimli dergiler ve fotoğraflı gazeteler, okuyucuların ilgisini çeken yayınlar arasında yer almıştır. Bu durum, basının geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlamış ve halkın siyasi ve toplumsal meselelerle daha yakından ilgilenmesine olanak tanımıştır. Ayrıca, basım teknolojilerindeki ilerlemeler, yayınların daha hızlı ve nitelikli bir şekilde hazırlanmasına katkı sağlamıştır.
Kadınların basındaki görünürlüğü de bu dönemde artmıştır. Kadın yazarlar ve gazeteciler, dönemin toplumsal meselelerine dair fikirlerini basın aracılığıyla paylaşmış ve kadın hakları konusunda kamuoyu oluşturmuşlardır. Bu süreçte kadınlara yönelik yayınların sayısı artmış ve feminist hareketler, basın aracılığıyla seslerini duyurabilmiştir. Basın, bu anlamda kadınların toplumsal hayata katılımını teşvik eden bir araç haline gelmiştir.
Basının en önemli sorunlarından biri ise mali sıkıntılar olmuştur. Pek çok gazete ve dergi, yüksek maliyetler nedeniyle uzun ömürlü olamamış, bazıları ise siyasi baskılar ve ideolojik çatışmalar nedeniyle kapanmak zorunda kalmıştır. Buna rağmen, dönemin basını, Osmanlı toplumunun modernleşme sürecinde önemli bir yer tutmuş ve toplumsal dönüşümün başlıca araçlarından biri olmuştur.
Fikir Akımları
II. Meşrutiyet Dönemi, fikir akımlarının yoğun biçimde tartışıldığı ve bu akımların toplumsal ve siyasal yapıyı şekillendirdiği bir dönemdir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunlara çözüm üretme amacıyla, farklı ideolojiler ön plana çıkmıştır. Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük, bu dönemdeki başlıca fikir akımları olarak dikkat çeker. Bu akımlar, hem devletin geleceği hem de toplumsal modernleşme süreci üzerinde derin etkiler bırakmıştır.
Batıcılık, modernleşme hareketlerinin temelini oluşturan bir fikir akımıdır. Bu anlayış, Batı’nın bilim, teknoloji ve idari sistemlerini örnek almayı savunmuştur. Batıcılar, Osmanlı Devleti’nin ayakta kalabilmesi için Batı medeniyetinin ilerleme anlayışını benimsemesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Ancak Batıcılık, tamamen bir ideoloji olmaktan çok, aydınların ortak bir hedefi olarak değerlendirilmiştir. Eğitim, hukuk ve sanayi gibi alanlarda Batı’nın modernleşme modelleri örnek alınmıştır.
Osmanlıcılık, II. Meşrutiyet Dönemi’nde devletin bütünlüğünü korumayı amaçlayan bir ideoloji olarak dikkat çeker. Osmanlıcılık, farklı etnik ve dini grupları Osmanlı vatandaşı kimliği altında birleştirmeyi hedeflemiştir. Ancak bu ideal, özellikle Balkan Savaşları sonrası etkisini yitirmiştir. Osmanlıcılık fikrinin zayıflaması, Türkçülük ve İslamcılık gibi diğer akımların daha fazla güçlenmesine zemin hazırlamıştır.
İslamcılık, Osmanlı Devleti’nin Müslüman unsurlarını birleştirmeyi ve İslam hukukuna dayalı bir yönetim sistemini savunmayı amaçlamıştır. II. Meşrutiyet döneminde, özellikle Balkan Savaşları sonrası İslamcılık politikaları ön plana çıkmıştır. Bu akım, dini değerleri koruma ve toplumu bu çerçevede yeniden organize etme çabası gütmüştür. İslamcılık düşüncesi, edebi alanda Mehmet Akif gibi isimler tarafından desteklenmiştir. Sebilürreşad gibi yayın organları da bu ideolojinin yayılmasında etkili olmuştur.
Türkçülük, bu dönemde bilimsel temeller üzerinden gelişmiş, daha sonra ise siyasi bir ideolojiye dönüşmüştür. Türkçülük, Türk milletinin kültürel ve tarihsel mirasını koruma ve güçlendirme hedefini taşımıştır. Türk Ocakları ve Genç Kalemler gibi oluşumlar, bu ideolojinin en önemli temsilcileri arasında yer alır. Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp, Türkçülük düşüncesinin edebi ve ideolojik zeminini hazırlayan başlıca isimlerdir. Bu akım, Millî Edebiyat hareketine de önemli ölçüde ilham vermiştir.
Sonuç olarak, II. Meşrutiyet Dönemi, fikir akımlarının yoğun bir şekilde tartışıldığı ve bu ideolojilerin toplumsal ve siyasi yapıyı şekillendirdiği bir dönem olmuştur. Bu akımların çeşitliliği, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu krizlere çözüm arayışlarını ve modernleşme çabalarını yansıtır. II. Meşrutiyet, fikirlerin özgürce tartışılabildiği bir zemin oluşturarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin fikir altyapısının oluşumunda önemli bir rol oynamıştır.
Azınlık Irkçılığı ve Türklerde Millî Kimlik Arayışı
II. Meşrutiyet Dönemi, Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısında derin çatlakların ortaya çıktığı bir süreçtir. Bu dönemde, devletin siyasi ve ekonomik sorunları çözme çabaları, bir yandan farklı etnik grupları bir arada tutmaya çalışırken, diğer yandan milliyetçilik akımlarının güçlenmesine neden olmuştur. Özellikle azınlıklar arasında ırkçı eğilimler, Osmanlı toplumunu ayrıştıran önemli bir faktör haline gelmiştir. Bu süreç, Osmanlı’nın “kaynaştırma” politikalarına rağmen azınlıkların ayrılıkçı eğilimlerini artırmıştır.
Azınlıkların ırkçı faaliyetleri, genellikle Batılı güçlerin desteğiyle şekillenmiştir. 19. yüzyılın başlarından itibaren başlayan ayrılıkçı hareketler, II. Meşrutiyet Dönemi’nde daha örgütlü bir hale gelmiştir. Bulgar, Sırp, Ermeni ve Rum azınlıklar, kendi ulusal kimliklerini ön plana çıkaran dernekler ve siyasi oluşumlar kurarak Osmanlı Devleti’nden ayrılmayı hedeflemiştir. Örneğin, Etki Eterya gibi gizli örgütler, azınlıkların bağımsızlık çabalarına öncülük etmiştir. II. Meşrutiyet’in getirdiği özgürlük ortamı, bu tür ayrılıkçı hareketlerin yasal zemin kazanmasına da imkan tanımıştır.
Bu ayrılıkçı faaliyetler, Osmanlı Devleti’ni hem içerden hem de dışardan baskı altına almıştır. Balkan Savaşları, azınlık ırkçılığının Osmanlı Devleti üzerindeki yıkıcı etkisini açıkça göstermiştir. Özellikle Balkanlar’daki Hristiyan azınlıklar, Osmanlı’ya karşı mücadele ederek bağımsızlıklarını kazanmıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti’nde Türklerin milli kimlik arayışını hızlandırmıştır. Azınlıkların bağımsızlık mücadelesi, Osmanlı toplumunda Türklük bilincinin daha güçlü bir şekilde şekillenmesine zemin hazırlamıştır.
Türklerde millî kimlik arayışı, II. Meşrutiyet Dönemi’nde belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Türkçülük akımı, bu dönemde yalnızca bir siyasi ideoloji değil, aynı zamanda bir kültürel hareket olarak da gelişmiştir. Türk Derneği ve Türk Ocakları gibi yapılar, Türk milletinin tarihini, dilini ve kültürünü araştırmak ve yaymak amacıyla kurulmuştur. Bu kuruluşlar, Türk milliyetçiliğinin bilimsel temellerini atmış ve halk arasında millî kimlik bilincinin yayılmasını sağlamıştır.
Özellikle dil ve kültür konuları, Türkçülük hareketinin öncelikli hedefleri arasında yer almıştır. Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp gibi isimler, edebiyat ve fikir dünyasında Türklük bilincini yaygınlaştırmaya çalışmışlardır. Bu süreçte, Türkçenin sadeleşmesi ve halkın anlayabileceği bir dilde eserlerin üretilmesi, Türkçülük hareketinin ana hedeflerinden biri olmuştur. Bu anlayış, Millî Edebiyat hareketine de ilham vermiştir.
Sonuç olarak, II. Meşrutiyet Dönemi, azınlık ırkçılığının Osmanlı toplumunu parçaladığı, ancak bu parçalanmanın Türklerde güçlü bir millî kimlik arayışını tetiklediği bir süreç olmuştur. Azınlıkların ayrılıkçı hareketleri karşısında, Türkçülük akımı bir birleşme ve direniş noktası olarak ortaya çıkmış, Türk milletinin modern anlamda şekillenmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Siyaset Merakı ve Asker-Sivil İlişkisi
II. Meşrutiyet Dönemi, halkın siyasete yoğun ilgi gösterdiği bir dönemdir. Bu ilgi, Osmanlı toplumunun daha önceki dönemlerdeki siyasi baskılar altında biriken enerjisinin bir dışavurumu olarak görülebilir. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, siyasi partiler ve fikir hareketleri kamuoyunda geniş bir yankı bulmuş, basın ve dernekler aracılığıyla siyasete katılım artmıştır. Ancak bu durum, zaman zaman siyasi kutuplaşmaları ve toplumsal gerilimleri de beraberinde getirmiştir.
Siyasi merak, sadece halkın gündelik yaşamında değil, aydınların entelektüel dünyasında da kendini göstermiştir. II. Meşrutiyet’le birlikte, birçok aydın siyasi partilere üye olmuş, meclis çalışmaları ve anayasa tartışmalarında aktif bir rol oynamıştır. Ancak bu durum, edebiyat ve bilim gibi alanlarda üretim yapan aydınların enerjilerini daha çok siyasi tartışmalara harcamalarına neden olmuş, entelektüel üretimi zaman zaman ikinci plana itmiştir. Yine de bu süreç, toplumun siyasal bilinçlenmesi açısından önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir.
Asker-sivil ilişkisi, II. Meşrutiyet Dönemi’nin en dikkat çekici unsurlarından biridir. Bu dönemde askerler, sadece orduda görev yapan kişiler olarak değil, siyasette de önemli roller üstlenen aktörler olarak karşımıza çıkar. Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki askeri mensuplar, hem siyaseti şekillendirmiş hem de hükümetlerin kurulup dağıtılmasında etkili olmuştur. Ancak bu durum, zamanla askerlerin siyasete gereğinden fazla müdahil olmalarına ve ordunun asli görevinden uzaklaşmasına yol açmıştır.
1912’de yaşanan Halâskâr Zabitan Hareketi ve Babıâli Baskını, askerlerin siyasetteki etkisini açıkça göstermiştir. Halâskâr Zabitan, ordunun içindeki bir grup subayın hükümete baskı yaparak meclisi feshetmesiyle sonuçlanmıştır. Ardından gelen Babıâli Baskını ise, İttihat ve Terakki’nin siyasi rakiplerini ortadan kaldırarak iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlanan bir olaydır. Bu gelişmeler, Osmanlı siyasetinde askeri vesayetin yükselmesine neden olmuş ve demokratikleşme çabalarına zarar vermiştir.
Asker-sivil ilişkilerinin karmaşık yapısı, halk arasında da farklı tepkilere neden olmuştur. Bir yandan askerler, memleketi kurtaracak bir güç olarak görülürken, diğer yandan siyasi müdahaleleri nedeniyle eleştirilmiştir. Bu durum, II. Meşrutiyet’in demokrasi açısından sancılı bir süreç olarak anılmasına yol açmıştır. Ancak, bu deneyimler, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde askeri vesayetin sınırlandırılmasına yönelik tartışmalara da zemin hazırlamıştır.
Sonuç olarak, II. Meşrutiyet Dönemi’nde siyasete olan ilgi artmış, ancak bu durum askerlerin siyasetteki rolüyle gölgelenmiştir. Askeri müdahaleler, siyasal istikrarı sağlama iddiasıyla gerçekleştirilmiş olsa da, uzun vadede demokratikleşme çabalarını sekteye uğratmıştır. Bu süreç, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte siyasi kültürün oluşumunda önemli bir ders niteliği taşımaktadır.
Sultan II. Abdülhamit Aleyhtarlığı
II. Meşrutiyet Dönemi’nin aydınları arasında ortak bir nokta, Sultan II. Abdülhamit’e karşı duyulan yoğun aleyhtarlıktır. Bu durum, 27 Nisan 1909’da Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra daha da belirgin hale gelmiştir. Dönemin basını ve edebiyatı, Sultan Abdülhamit’i eleştiren ve onun yönetim tarzını hedef alan eserlerle dolup taşmıştır. “Devr-i istibdat” olarak anılan Abdülhamit dönemi, hem yazılı basının hem de edebi eserlerin sıkça ele aldığı bir konu olmuştur.
Abdülhamit aleyhtarlığının temelinde, onun merkeziyetçi ve otoriter yönetim anlayışı yatmaktadır. II. Abdülhamit, mutlakiyetçi bir sistem kurmuş ve muhalefeti baskı altına alarak özgürlükçü talepleri sınırlandırmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanı, bu baskıcı döneme bir tepki olarak görülmüş ve hürriyetin yeniden kazanılması olarak yorumlanmıştır. Bu nedenle, II. Meşrutiyet Dönemi aydınlarının eserlerinde Abdülhamit dönemi genellikle istibdat rejiminin bir simgesi olarak işlenmiştir.
Dönemin edebi eserlerinde, Sultan Abdülhamit’in yönetimine karşı duyulan tepki açık bir şekilde görülür. Şahabettin Süleyman’ın “Fırtına” ve “Çıkmaz Sokak” gibi piyeslerinde, Abdülhamit dönemi eleştirilir ve dönemin baskıcı atmosferi sahneye taşınır. Benzer şekilde, Hüseyin Nazmi’nin “Genç Zabit Yahut İstibdadın Zulümleri” adlı eserinde, Abdülhamit yönetimi altında sürgün edilen karakterlerin hürriyetin ilanından sonra İstanbul’a dönüşleri anlatılır. Bu eserler, Sultan Abdülhamit’i dönemin tüm olumsuzluklarının kaynağı olarak gösterir.
Basında ise mizahi dergiler ve gazeteler, Sultan Abdülhamit’i eleştiren karikatürler ve yazılarla dolup taşmıştır. Bu yayınlar, yalnızca Abdülhamit dönemini değil, onun etrafındaki bürokrasiyi de hedef almıştır. Bu eleştiriler, sadece Müslüman aydınlardan değil, gayrimüslim entelektüellerden de gelmiştir. İslamcılar, Türkçüler ve Osmanlıcılar gibi farklı ideolojik gruplar, Abdülhamit karşıtlığında birleşmişlerdir.
Ancak Abdülhamit aleyhtarlığı, dönemin toplumsal ve siyasal meselelerini ele alırken bazen bir saplantıya dönüşmüştür. Pek çok eser, Abdülhamit dönemini eleştirirken, onun dışında kalan sorunlara yeterince değinmemiştir. Bu durum, eleştirilerin bir noktada tek taraflı ve abartılı bir boyut kazanmasına yol açmıştır. Yine de, bu eleştiriler, Osmanlı toplumunda hürriyet ve demokrasi anlayışının gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Sonuç olarak, Sultan II. Abdülhamit aleyhtarlığı, II. Meşrutiyet Dönemi’nin siyasi ve kültürel atmosferinde merkezi bir yer tutmuştur. Bu eleştiriler, yalnızca bir dönemin muhasebesi değil, aynı zamanda Osmanlı’nın modernleşme sürecine dair önemli bir tartışmanın da parçasıdır. Abdülhamit dönemi, hürriyet ve istibdat kavramları etrafında şekillenen bir eleştiri odağı olarak, II. Meşrutiyet’in edebi ve siyasi kimliğini belirleyen unsurlar arasında yer alır.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Çetin, M. (1996). Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık Üzerine Tartışmalar. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Polat, N. H., & Argunşah, H. (2019). II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Tuncer, F. (1984). Osmanlı Toplumunda Dernekleşme ve Örgütlenme: II. Meşrutiyet Dönemi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Gökalp, Z. (1975). Türkçülüğün Esasları. İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Seyfettin, Ö. (1980). Genç Kalemler ve Yeni Lisan. İstanbul: İletişim Yayınları.
Berkes, N. (1998). Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı ve ilgili konular üzerine akademik çalışmalara ulaşmak için DergiPark ve YÖK Tez Merkezi gibi kaynaklarda çeşitli makale ve tezler bulunmaktadır. İşte bu konularla ilgili bazı akademik çalışmalar:
- II. Meşrutiyet Devri Türk Kültür-Edebiyat ve Basının Özellikleri
Bu makale, II. Meşrutiyet döneminde edebiyat ve basının özelliklerini incelemektedir. DergiPark - II. Meşrutiyet Dönemi Türk Romanında Jurnal ve Sürgün
Bu çalışma, II. Meşrutiyet döneminde yazılan romanlarda jurnal ve sürgün temalarını ele almaktadır. DergiPark - II. Meşrutiyet Devri Yazarı Yusuf Niyazi ve Mesire Perisi
Bu makale, II. Meşrutiyet dönemi yazarı Yusuf Niyazi ve onun “Mesire Perisi” adlı eserini analiz etmektedir. DergiPark - HAYALÎ BİR COĞRAFYA TASAVVURU: ORTA ASYA (1908-1923) – II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ HİKÂYE VE ROMANI
Bu çalışma, II. Meşrutiyet dönemi hikâye ve romanlarında Orta Asya tasavvurunu incelemektedir. DergiPark - II. Meşrutiyet Dönemi Fikir Hareketleri ve Türk Edebiyatına Yansımaları
Bu doktora tezi, II. Meşrutiyet dönemi fikir hareketlerinin Türk edebiyatına etkilerini araştırmaktadır. Tez Yüksekokulu - II. Meşrutiyet Dönemi Türk Romanında Din ve İnanç Teması (1908-1923)
Bu yüksek lisans tezi, 1908-1923 yılları arasında yayımlanan romanlarda din ve inanç temalarını incelemektedir. Tez Yüksekokulu - Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Roman ve Hikâyelerinde Kadın Karakterler
Bu yüksek lisans tezi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun eserlerindeki kadın karakterleri analiz etmektedir. Tez Yüksekokulu
Bu kaynaklar, II. Meşrutiyet dönemi Türk edebiyatı ve ilgili konular hakkında derinlemesine bilgi sunmaktadır.
İlgili Bağlantılar
II. Meşrutiyet Dönemi: Toplum, Politika ve Edebiyat(Yeni sekmede açılır)
Hecenin I. ve II. Kuşak Şairleri: Türk Şiirinde Ritmin Zaferi(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Oluşumu, Gelişimi ve Dağılışı(Yeni sekmede açılır)
Nâzım Hikmet Ran: Yaşamı, Şiirleri ve Türk Edebiyatındaki Yeri(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde Romanı: Türk Edebiyatında Realizm ve Natüralizmin Yükselişi(Yeni sekmede açılır)
Gelenekçi Romanın Özellikleri: Türk Edebiyatında Kültürel Değerler(Yeni sekmede açılır)