Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Osmanlı Devleti’nin siyasi, ekonomik ve askeri gücünün sınırlarını zorlayan ve imparatorluğun sonunu getiren büyük bir hesaplaşma olmuştur. Avrupa’da uzun süredir devam eden siyasi rekabet, ekonomik çıkar çatışmaları ve milliyetçilik akımları, dünya genelinde bir savaşa yol açmıştır. Osmanlı Devleti, bu küresel savaşta İttifak Devletleri safında yer alarak tarih sahnesindeki son büyük mücadelesini vermiştir​.

Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti’nin Çöküş Süreci

Savaşın Sebepleri ve Taraflar

Birinci Dünya Savaşı’nın temel sebepleri, 19. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da biriken siyasi, ekonomik ve ideolojik gerilimlere dayanır. Sanayi Devrimi’nin etkisiyle büyük devletler arasında ekonomik rekabet artmış, özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya arasında sömürgecilik yarışı dünya çapında bir güç mücadelesine dönüşmüştür. Bu süreçte İngiltere ve Fransa, geniş sömürge imparatorlukları kurarak ekonomik üstünlüklerini perçinlerken; Almanya ve İtalya, sanayileşmede geriden gelmiş ve yeni pazarlar ve topraklar arayışına girmiştir. Sömürge yarışının yanı sıra, hammadde kaynaklarına sahip olma arzusu, büyük devletlerin ilişkilerini gerginleştirmiştir.

Siyasi açıdan ise Avrupa, iki büyük ittifak sistemi etrafında bölünmüştü. Bir tarafta Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan Üçlü İttifak (Merkezî Devletler); diğer tarafta İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu Üçlü İtilaf (İtilaf Devletleri) yer alıyordu. Almanya’nın yükselen gücü, özellikle İngiltere ve Fransa’yı tedirgin etmiş, Rusya ise Slav halklarını koruma bahanesiyle Balkanlar üzerinde nüfuz kurmaya çalışmıştır. Bu ittifaklar, savaşın başlaması durumunda çatışmanın hızla geniş bir coğrafyaya yayılmasına neden olmuştur.

Balkanlar, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında kritik bir role sahiptir. Milliyetçilik akımlarının etkisiyle Balkan devletleri, Osmanlı Devleti’nden bağımsızlıklarını kazanmış ve toprak genişletme politikaları izlemiştir. Rusya’nın Pan-Slavizm politikası, Sırbistan gibi ülkeleri cesaretlendirirken; Avusturya-Macaristan, bu gelişmelerden rahatsız olmuş ve bölgedeki hakimiyetini korumaya çalışmıştır. Bu durum, Balkanlar’ı bir barut fıçısına dönüştürmüştür.

Savaşın fitilini ateşleyen olay, 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi olmuştur. Bu suikast, Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesine yol açmış; büyük devletlerin ittifakları gereği çatışmaya dahil olmasıyla savaş hızla küresel bir boyut kazanmıştır. Almanya, Avusturya-Macaristan’ı desteklerken; Rusya, Slav müttefiki Sırbistan’ın yanında yer almış ve İngiltere ile Fransa da bu blokta saf tutmuştur.

Osmanlı Devleti ise savaş öncesinde siyasi yalnızlık içinde bulunuyordu. Balkan Savaşları’nda büyük toprak kayıplarına uğrayan Osmanlı, kaybettiği gücünü yeniden kazanmak için güçlü bir müttefik arayışına girmiştir. Almanya, Osmanlı Devleti’nin stratejik konumundan yararlanmak ve İngiltere’nin sömürgeleriyle bağlantısını kesmek amacıyla Osmanlı’yı kendi safına çekmeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti, bu ittifak sayesinde hem topraklarını korumayı hem de eski gücünü yeniden kazanmayı umarak Almanya ile yakınlaşmaya başlamıştır​.

Savaşın Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi

Birinci Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle resmen başlamıştır. Bu olay, büyük devletlerin ittifak sistemleri üzerinden hızla savaşa dahil olmalarına yol açmıştır. Almanya, Avusturya-Macaristan’ı destekleyerek savaşa girerken; Rusya, Sırbistan’ın yanında yer almıştır. Kısa sürede İngiltere ve Fransa, Almanya ve Avusturya-Macaristan’a karşı cephe alarak savaşın kapsamını genişletmiştir​.

Osmanlı Devleti, savaşın başında tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Ancak hem Almanya’nın yoğun baskıları hem de Osmanlı’nın kaybettiği toprakları geri alma arzusu, devleti İttifak Devletleri ile yakınlaştırmıştır. Osmanlı yönetimi, siyasi ve askeri olarak zayıflamış durumdaydı ve büyük bir savaşın yaratacağı sonuçları öngörmekte zorlanıyordu. Ancak Almanya, Osmanlı’nın jeopolitik konumunu kullanarak İngiltere ve Fransa’nın sömürge yollarını kesmeyi ve Rusya’nın gücünü sınırlandırmayı hedeflemiştir.

2 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli bir ittifak antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Almanya, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruyacak ve savaşta destek sağlayacaktı. Osmanlı Devleti ise Almanya’nın yanında savaşa katılmayı taahhüt etti. Ancak bu ittifak, halktan ve Meclis-i Mebusan’dan gizli tutulmuş; savaşa girme kararı küçük bir yönetici grup tarafından alınmıştır.

Osmanlı Devleti’nin fiilen savaşa girişi, 29 Ekim 1914 tarihinde gerçekleşmiştir. Alman komutasındaki Yavuz ve Midilli adlı savaş gemileri, Karadeniz’de Rus limanlarını bombalamış; bu saldırı, Osmanlı Devleti’nin savaşa doğrudan dahil olmasına neden olmuştur. Rusya, bu saldırıya karşılık olarak Osmanlı’ya savaş ilan etmiş; kısa sürede İngiltere ve Fransa da Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. Böylece Osmanlı, istemeyerek de olsa Birinci Dünya Savaşı’nın geniş cephelerinde yer almak zorunda kalmıştır​.

Savaşa katılmanın Osmanlı Devleti açısından birkaç temel nedeni vardı. Birincisi, kaybedilen toprakları geri alma ümidiyle savaşı fırsat olarak görmesiydi. Özellikle Kafkasya’da Rusya’ya karşı başarılı olunursa, eski Osmanlı topraklarının geri alınabileceği düşünülmüştü. İkinci olarak, İttihat ve Terakki yönetimi, Almanya’nın savaşı kazanacağına inanıyor ve bu ittifak sayesinde Osmanlı’nın hem askeri hem de ekonomik açıdan güçleneceğini düşünüyordu. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin savaş yoluyla siyasi yalnızlıktan kurtulma ve büyük güçler arasında yeniden saygınlık kazanma amacı vardı​.

Ancak Osmanlı’nın savaşa girişi, imparatorluk için büyük bir yıkımın başlangıcı oldu. Ekonomik kaynakları tükenmiş, ordu zayıf düşmüş ve halk yorgun bir haldeydi. Ayrıca savaşın Osmanlı topraklarında birçok cephede birden yaşanacak olması, devleti ciddi anlamda zorlayacak bir süreç başlattı. Osmanlı Devleti, savaş boyunca bir yandan kendi topraklarını savunmaya çalışırken, diğer yandan müttefiklerine destek sağlamak zorunda kalmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Cepheleri

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na katıldığı andan itibaren birçok cephede mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu cepheler, hem Osmanlı topraklarını savunma hem de müttefiklerine destek amacıyla açılmıştır. Savaşın geniş bir coğrafyaya yayılması, Osmanlı’nın askeri ve ekonomik kaynaklarını son derece zorlamış; aynı zamanda savaşın yükü halk üzerinde büyük yıkıma neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin savaştığı cepheler, savunma ve destek cepheleri olarak iki ana başlıkta incelenebilir.


1. Savunma Cepheleri

Kafkas Cephesi: Osmanlı Devleti, Kafkas Cephesi’nde Rusya ile mücadele etmiştir. Bu cephe, Osmanlı’nın doğu sınırlarını korumak ve Kafkasya’da Türk nüfusa sahip bölgeleri ele geçirmek amacıyla açılmıştır. Ancak 1914 yılı Aralık ayında gerçekleşen Sarıkamış Harekâtı, Osmanlı ordusunun ağır bir yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Enver Paşa’nın komutasındaki harekât, kış şartlarının dikkate alınmaması ve lojistik yetersizlikler nedeniyle büyük bir felakete dönüşmüş; on binlerce Osmanlı askeri donarak hayatını kaybetmiştir​.

Buna rağmen Kafkas Cephesi’nde Osmanlı ordusu, yer yer başarılar elde etmiş ve Doğu Anadolu’yu savunmak için direnişini sürdürmüştür. Ancak 1917 yılında Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin gerçekleşmesiyle Rusya, savaştan çekilmiş ve Brest-Litovsk Antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı’ya geri verilmiştir.

Çanakkale Cephesi: Çanakkale Cephesi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük savunma zaferidir. İtilaf Devletleri, İstanbul’u ele geçirerek Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak ve Rusya’ya boğazlar üzerinden yardım ulaştırmak amacıyla 1915 yılında Gelibolu Yarımadası’na büyük bir çıkarma yapmıştır. Ancak Osmanlı ordusu, Mustafa Kemal’in önderliğindeki başarılı savunmasıyla İtilaf kuvvetlerini geri püskürtmüştür. “Çanakkale Geçilmez” sözü, bu zaferin bir simgesi haline gelmiştir​.

Çanakkale Zaferi, Osmanlı Devleti için hem askeri hem de moral açıdan büyük bir kazanım olmuştur. Aynı zamanda, Mustafa Kemal gibi genç subayların yeteneklerini ortaya çıkarmış ve ilerideki liderlik rollerinin temelini atmıştır.

Irak Cephesi: İngilizler, Basra Körfezi üzerinden Irak’a girerek Osmanlı’nın petrol bölgelerini ele geçirme amacıyla bu cepheyi açmışlardır. Osmanlı ordusu, İngiliz ilerleyişini durdurmaya çalışsa da, 1916’da Kut’ül Amare’de İngilizlere karşı büyük bir zafer kazanmıştır. Ancak daha sonra İngilizler, Bağdat’ı ele geçirmiş ve Osmanlı’nın bu bölgedeki kontrolünü zayıflatmıştır​.

Suriye-Filistin Cephesi: Bu cephe, İngiltere’nin Orta Doğu’daki hâkimiyetini güçlendirmek için açılmıştır. Osmanlı ordusu, İngiliz kuvvetlerine karşı uzun süre direnç göstermiştir; ancak 1917’de Gazze Savaşı sonrası İngilizler, Filistin ve Suriye’yi ele geçirmiştir. Bu cephedeki yenilgiler, Osmanlı Devleti’nin Arap vilayetleri üzerindeki kontrolünü tamamen kaybetmesine yol açmıştır.


2. Müttefiklere Yardım Cepheleri

Osmanlı Devleti, Almanya ve Avusturya-Macaristan’a destek vermek amacıyla bazı Avrupa cephelerine asker göndermiştir. Bu cepheler şunlardır:

  • Galiçya Cephesi: Osmanlı kuvvetleri, Avusturya-Macaristan’a yardım amacıyla Galiçya Cephesi’nde Ruslara karşı savaşmıştır.
  • Romanya Cephesi: Romanya’nın İttifak Devletleri’ne karşı savaşa girmesi üzerine Osmanlı askerleri, müttefiklerine destek olmak için bu cepheye sevk edilmiştir.
  • Makedonya Cephesi: Bu cephede Osmanlı kuvvetleri, Bulgaristan’ın desteklenmesi amacıyla savaşa katılmıştır​

Osmanlı’nın Çok Cepheli Mücadelesinin Sonuçları

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı sırasında hem kendi topraklarını savunmak hem de müttefiklerine destek vermek amacıyla birçok cephede mücadele etmiştir. Ancak bu çok cepheli savaş, Osmanlı Devleti’nin askeri kaynaklarını ve insan gücünü tüketmiştir. Ekonomik yetersizlikler, lojistik sorunlar ve savaşın yıpratıcı etkileri, Osmanlı ordusunun cephelerde başarılı olmasını büyük ölçüde zorlaştırmıştır.

Çanakkale gibi bazı cephelerde kazanılan zaferler, Osmanlı Devleti’ne moral kazandırsa da; Kafkasya, Irak ve Suriye-Filistin cephelerinde yaşanan yenilgiler, imparatorluğun çöküşünü hızlandırmıştır. Savaş sırasında Osmanlı Devleti, büyük toprak kayıplarına uğramış ve savaşın sonunda imzalanan antlaşmalarla bu toprakların çoğunu kalıcı olarak kaybetmiştir.

Savaş Sırasında Osmanlı Devleti’ni Taksim Projeleri/Antlaşmaları

Birinci Dünya Savaşı devam ederken, İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak amacıyla çeşitli gizli antlaşmalar yapmıştır. Bu projeler, savaş sonrası Osmanlı topraklarını kendi aralarında bölüşmeyi planlayan anlaşmalardır. Osmanlı Devleti için bu durum, savaşı kazanamaması halinde topraklarının büyük ölçüde elden çıkacağı gerçeğini ortaya koymuştur. Söz konusu gizli antlaşmalar, savaşın ilerleyen dönemlerinde bölgedeki siyasi dengeleri büyük ölçüde değiştirmiştir.

İstanbul Antlaşması (1915): Bu antlaşma, Çanakkale Savaşı’nın sürdüğü dönemde, Rusya’nın savaşta kalmasını sağlamak amacıyla imzalanmıştır. İngiltere ve Fransa, Rusya’ya İstanbul ve Boğazları vaat etmişlerdir. Böylece Osmanlı Devleti’nin en önemli stratejik bölgeleri olan İstanbul, Çanakkale Boğazı ve Karadeniz’e erişim Rusya’ya bırakılmak istenmiştir. Rusya, bu antlaşmayla Boğazlar üzerindeki tarihsel emellerine kavuşma ümidiyle savaşta İtilaf Devletleri’nin yanında kalmaya devam etmiştir​.

Londra Antlaşması (1915): Bu antlaşma, İtalya’nın İtilaf Devletleri safında savaşa katılmasını sağlamak amacıyla imzalanmıştır. İtalya’ya, savaş sonrası Osmanlı’nın Batı Anadolu’daki toprakları ile 12 Ada’nın kontrolü vaat edilmiştir. Bu durum, İtalya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emperyalist hedeflerini güçlendirmiştir​.

Sykes-Picot Antlaşması (1916): Bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu’daki topraklarını İngiltere ve Fransa arasında paylaştırmayı amaçlamıştır. Anlaşmaya göre:

  • Fransa, Suriye ve Lübnan’ı kontrol edecektir.
  • İngiltere, Irak ve Ürdün’ü alacaktır.
  • Filistin, uluslararası bir yönetim altına bırakılacaktır.

Bu antlaşma, Osmanlı’nın Orta Doğu’daki varlığının sona erdirilmesini hedeflemiş ve bölgedeki etnik ve dini yapıların dikkate alınmaksızın sınırların çizilmesine neden olmuştur. Sykes-Picot Antlaşması, bölgedeki huzursuzlukların temellerini atarak günümüzde bile süren sorunlara zemin hazırlamıştır​.

Saint-Jean-de-Maurienne Antlaşması (1917): Bu antlaşma, İtalya’nın çıkarlarını güvence altına almak amacıyla imzalanmıştır. İngiltere ve Fransa, İtalya’ya Batı Anadolu ve İzmir çevresini vaat ederek onun desteğini sağlamışlardır. Ancak savaş sonrası bu antlaşma üzerinde anlaşmazlıklar yaşanmış ve İtalya, vaat edilen toprakları tam anlamıyla elde edememiştir​.

Bu gizli antlaşmalar, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ni tamamen ortadan kaldırma ve topraklarını kendi aralarında bölüşme planlarını açıkça ortaya koymuştur. Osmanlı Devleti, savaşın başında bu projelerden habersizdi; ancak savaş ilerledikçe, İtilaf Devletleri’nin niyetleri gün yüzüne çıkmaya başlamış ve bu durum Osmanlı yönetimini daha fazla endişeye sürüklemiştir.

Bu antlaşmaların etkileri, özellikle Arap coğrafyasında büyük yankı uyandırmıştır. Arap milliyetçileri, Osmanlı’dan bağımsızlık elde etme hayalleriyle İngiltere ve Fransa’nın yanında yer almışlardır. İtilaf Devletleri, Osmanlı yönetimi altındaki Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtarak isyan etmelerini sağlamış; bu durum Osmanlı’nın savaşta gücünü daha da zayıflatmıştır.

Sonuç olarak, savaş sırasında yapılan bu gizli antlaşmalar, Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecini hızlandırmış ve Orta Doğu’nun siyasi haritasını köklü bir şekilde değiştirmiştir. Bu antlaşmalar, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılması durumunda karşı karşıya kalacağı parçalanmanın bir önizlemesi olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’nın Sona Ermesi

Birinci Dünya Savaşı, 1914 yılında büyük bir heyecan ve zafer beklentisiyle başlamış olsa da, dört yıl boyunca süren yoğun çatışmalar, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine ve geniş yıkımlara yol açmıştır. 1918 yılına gelindiğinde savaşın dengesi, İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan) aleyhine dönmüş; İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve ABD) üstünlük sağlamaya başlamıştır. Özellikle ABD’nin 1917 yılında savaşa katılması, İtilaf Devletleri’ne ekonomik ve askeri açıdan büyük bir avantaj kazandırmıştır​.

Almanya’nın Batı Cephesi’nde İngiltere, Fransa ve ABD birlikleri karşısında ağır kayıplar vermesi ve Avusturya-Macaristan’ın iç isyanlarla çöküş sürecine girmesi, İttifak Devletleri’nin direncini kırmıştır. Bulgaristan, Eylül 1918’de Selanik’te imzalanan antlaşma ile savaştan çekilmiş; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise iç karışıklıklar ve etnik çatışmalar nedeniyle dağılma sürecine girmiştir. Almanya, savaşı sürdüremeyecek duruma gelmiş ve Kasım 1918’de mütareke istemek zorunda kalmıştır​.

Osmanlı Devleti için ise savaş, özellikle 1918 yılında büyük bir yıkıma dönüşmüştür. Suriye-Filistin Cephesi’nde İngilizlerin ilerleyişi durdurulamamış; Kudüs, Şam ve Halep gibi önemli şehirler kaybedilmiştir. Irak Cephesi’nde İngilizler, Bağdat’ı ele geçirmiş ve Osmanlı’nın Orta Doğu’daki kontrolü sona ermiştir. Ayrıca, Kafkas Cephesi’nde Rusların çekilmesiyle kısa süreli bir kazanım elde edilse de, savaşın genel seyri Osmanlı için olumsuz yönde ilerlemiştir​.

30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Antlaşma, Osmanlı Devleti’nin fiilen teslim olmasını ve İtilaf Devletleri’nin ülke topraklarını işgal etmesine zemin hazırlamıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın bazı maddeleri şunlardır:

  1. Osmanlı ordusu terhis edilecek, silah ve cephaneler İtilaf Devletleri’ne teslim edilecektir.
  2. Boğazlar, İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacaktır.
  3. İtilaf Devletleri, stratejik bölgeleri işgal etme hakkına sahip olacaktır.
  4. Osmanlı’nın haberleşme ve ulaşım hatları, İtilaf Devletleri tarafından denetlenecektir.

Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin fiilen sona erdiğini göstermekteydi. İtilaf Devletleri, bu antlaşma doğrultusunda Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgal etmeye başlamış; bu durum, halk arasında büyük bir tepkiye yol açmıştır. Osmanlı hükümeti, ateşkes şartlarını yerine getirmekte çaresiz kalmış; ancak Anadolu’da, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde bağımsızlık mücadelesi filizlenmeye başlamıştır.

Woodrow Wilson İlkeleri

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesine doğru, ABD Başkanı Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918 tarihinde Wilson İlkeleri olarak bilinen 14 maddelik bildirgesini yayımlamıştır. Bu ilkeler, savaş sonrası düzenin adil ve kalıcı bir barış temelinde kurulmasını hedefliyordu. Wilson İlkeleri’nin önemli maddeleri şunlardır:

  1. Açık Diplomasi: Gizli antlaşmaların yapılmaması.
  2. Denizlerde Serbestlik: Savaş ve barış zamanında deniz ulaşımının serbest olması.
  3. Ekonomik Serbestlik: Tüm ulusların eşit ticaret haklarına sahip olması.
  4. Sömürge Sorunlarının Adil Çözümü: Sömürge halklarının haklarının gözetilmesi.
  5. Milletlerin Kendi Geleceğini Belirleme Hakkı: Ulusların kendi yönetimlerini belirleme hakkına sahip olması.

Wilson İlkeleri, Osmanlı Devleti için de büyük önem taşımaktaydı. Özellikle “milletlerin kendi geleceğini belirleme hakkı” ilkesi, Osmanlı topraklarında yaşayan halkların bağımsızlık taleplerini güçlendirmiştir. Ancak bu ilke, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını hızlandırmış; Arap coğrafyasında bağımsızlık hareketlerinin yayılmasına neden olmuştur​.

Birinci Dünya Savaşı’nın Sonuçları

Birinci Dünya Savaşı, 1918 yılında İtilaf Devletleri’nin zaferiyle sona ermiş ve dünya tarihinde derin etkiler bırakan önemli sonuçlara yol açmıştır. Dört yıl süren bu büyük savaş, hem siyasi hem de sosyal alanlarda büyük değişimleri beraberinde getirmiştir. Osmanlı Devleti açısından ise bu savaş, imparatorluğun tamamen sona ermesine ve yeni bir ulus devletin temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştır.

1. Osmanlı Devleti’nin Çöküşü

Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli sonuçlarından biri, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesidir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla Osmanlı toprakları, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlanmış; bu durum, Anadolu’da geniş çaplı bir direniş hareketini tetiklemiştir. Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Balkanlardaki toprakları tamamen elden çıkmış; bu bölgeler, İtilaf Devletleri arasında paylaşılmıştır​.

Bu süreçte, Arap vilayetlerinde bağımsızlık hareketleri hız kazanmış; Sykes-Picot Antlaşması doğrultusunda İngiltere ve Fransa, Orta Doğu’nun kontrolünü ele geçirmiştir. Osmanlı Devleti’nin savaş sonrası imzaladığı ağır şartlı antlaşmalar, imparatorluğun fiilen sona erdiğini göstermiştir. Ancak bu durum, Anadolu’da Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin başlamasına yol açmış ve ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır.

2. Avrupa’da Siyasi Haritanın Değişimi

Savaş sonunda Avrupa’nın siyasi haritası köklü bir şekilde değişmiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, etnik ve siyasi çatışmalar nedeniyle dağılmış; yerini Avusturya, Macaristan, Çekoslovakya ve Yugoslavya gibi yeni devletler almıştır. Almanya, ağır yenilgi sonucunda Versay Antlaşması ile büyük toprak kayıplarına uğramış ve ciddi savaş tazminatları ödemek zorunda kalmıştır. Rusya’da ise Bolşevik Devrimi sonucunda Çarlık rejimi yıkılmış ve Sovyetler Birliği kurulmuştur​.

3. Milletler Cemiyeti’nin Kurulması

Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonuçlarını önlemek ve dünya barışını korumak amacıyla 1919 yılında Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet, Wilson İlkeleri doğrultusunda ortaya çıkan uluslararası bir barış örgütüydü. Ancak Milletler Cemiyeti, zayıf bir yapıya sahip olduğu için savaş sonrası barışı sağlama konusunda yeterli başarıyı gösterememiştir.

4. Ekonomik ve Sosyal Sonuçlar

Savaş, dünya ekonomisini derinden sarsmış ve milyonlarca insanın hayatına mal olmuştur. Avrupa’da tarım ve sanayi büyük zarar görmüş, savaş ekonomisi ülkelerin mali kaynaklarını tüketmiştir. Özellikle Almanya ve Osmanlı gibi yenilen devletler, savaş tazminatları ve ekonomik yıkımla karşı karşıya kalmıştır. Savaşın sosyal sonuçları da ağır olmuştur; milyonlarca asker ve sivil hayatını kaybederken, büyük göç dalgaları ve salgın hastalıklar toplumsal yapıyı sarsmıştır​.

5. Osmanlı Topraklarının Paylaşımı

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin toprakları, İtilaf Devletleri arasında paylaşılmıştır. Orta Doğu’da İngiltere ve Fransa, Sykes-Picot Antlaşması doğrultusunda kendi nüfuz alanlarını oluşturmuş; Irak, Filistin ve Ürdün İngiltere’nin, Suriye ve Lübnan ise Fransa’nın kontrolüne girmiştir. Anadolu ise işgale uğramış ve Sevr Antlaşması ile Osmanlı topraklarının parçalanması resmileştirilmek istenmiştir​.

Bu paylaşım planları, Osmanlı halkı arasında büyük bir tepkiye yol açmış ve Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde bağımsızlık mücadelesinin başlamasına zemin hazırlamıştır.

Sonuç

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için bir son; ancak Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi için bir başlangıç olmuştur. Savaşın sonunda Osmanlı Devleti yıkılmış; yerine, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştır. Avrupa ve dünya genelinde ise savaş, yeni siyasi düzenlerin ve sınırların oluşmasına yol açmış, küresel bir yıkımın ardından kalıcı barış umutları doğurmuştur. Ancak bu barış, uzun ömürlü olamamış ve dünya, ilerleyen yıllarda yeni bir savaşa sürüklenmiştir.

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar

  • Şirin, İ., Balcı, S., & Selvi, H. (2020). Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I. Anadolu Üniversitesi Yayınları.
  • Karal, E. Z. (2011). Osmanlı Tarihi. Türk Tarih Kurumu Yayınları.
  • Armaoğlu, F. (2015). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi. Timaş Yayınları.
  • Uçarol, R. (1995). Siyasi Tarih. Filiz Kitabevi.
  • Sander, O. (2003). Siyasi Tarih: 1918-1994. İmge Kitabevi.
  • Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Blogunuzla ilgili olarak, DergiPark ve YÖK Tez Merkezi gibi akademik platformlarda bulunan bazı kaynakları aşağıda paylaşıyorum:

  1. “Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Kazanımları”
    Bu makale, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki durumunu ve elde ettiği kazanımları analiz etmektedir. DergiPark
  2. “Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na Girişi”
    Sevgi Çetinkaya tarafından hazırlanan bu doktora tezi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na giriş sürecini detaylı bir şekilde incelemektedir. Tez Yüksekokulu
  3. “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Osmanlı Devleti’nin Dış Politikasını Belirleyen Bazı Şartlar”
    Merve H. Sur’un bu makalesi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı öncesindeki dış politikasını etkileyen faktörleri ele almaktadır. DergiPark
  4. “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devleti’nin Firari Asker Sorunu”
    Bu çalışma, savaş yıllarında Osmanlı ordusunda yaşanan firar vakalarını ve bunların nedenlerini araştırmaktadır. DergiPark
  5. “Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Girişi (1913-1914)”
    Z. Berrin Sönmez’in yüksek lisans tezi, Osmanlı Devleti’nin savaşa giriş sürecini 1913-1914 yılları arasında incelemektedir. Tez Yüksekokulu

Bu kaynaklar, blogunuzda ele aldığınız konularla doğrudan ilişkilidir ve daha derinlemesine bilgi edinmek isteyen okuyucularınız için faydalı olacaktır.

İlgili Bağlantılar

II. Meşrutiyet’ten Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti(Yeni sekmede açılır)

Doğu Sorunu ve Osmanlı Devleti’ne Yönelik Devlet Politikaları(Yeni sekmede açılır)

Osmanlı Devleti’ni Kurtarmaya Yönelik Fikir Akımları(Yeni sekmede açılır)

Osmanlı İmparatorluğu’nun Dönüşümü: Islahattan Nizam-ı Cedid’e(Yeni sekmede açılır)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir