Türk İnkılabı ve Hukuk Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecinin temel taşlarını oluşturmuştur. 1924 Anayasası, Türk Medeni Kanunu ve diğer önemli hukuki düzenlemelerle Türk toplumu, geleneksel yapısını dönüştürerek laik, demokratik ve çağdaş bir hukuk sistemine kavuşmuştur. Bu yazıda, Türk İnkılabı ve Hukuk Devrimi’nin detaylarını ve bu sürecin Türkiye üzerindeki etkilerini keşfedeceksiniz. Türk İnkılabı ve Hukuk Devrimi, toplumsal dönüşümün yanı sıra uluslararası arenada modernleşme modeli olarak da dikkat çekmiştir.

Türk İnkılabı ve Hukuk Devrimi: Modern Türkiye’nin Temelleri

Türk İnkılabı ve Hukuk Alanındaki Devrimler

Giriş

Türk İnkılabı, yalnızca bir milletin yeniden doğuşunu değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve hukuki alanlarda köklü bir değişimin başlangıcını simgeler. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde başlayan modernleşme çabalarının bir devamı niteliğinde olan bu süreç, Atatürk’ün liderliğinde laik, demokratik ve çağdaş bir hukuk sisteminin oluşturulmasıyla taçlanmıştır. Bu yazıda, Türk İnkılabı’nın hukuk alanındaki hedeflerini ve uygulamalarını incelerken, özellikle 1924 Anayasası, Türk Medeni Kanunu ve diğer önemli hukuki düzenlemelerin topluma etkilerini ele alacağız.

Türk İnkılabının Hedefleri

Toplumun Dönüşümü ve Modernleşme

Türk İnkılabının temel hedefi, toplumun geleneksel ve çağdışı yapısını köklü bir şekilde değiştirerek çağdaş, laik ve demokratik bir ulus-devlet modeli oluşturmaktı. İnkılap, geniş anlamıyla, siyaset, eğitim, hukuk, ekonomi ve sosyal hayat alanlarındaki kurumların devlet eliyle köklü bir şekilde değiştirilerek yenileştirilmesini ifade eder. Bu bağlamda, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında yapılan modernleşme çabaları, Türk İnkılabına bir hazırlık evresi olmuştur.

Atatürk, Türk İnkılabını şöyle tanımlamıştır:

“Türk milletini son asırlarda geride bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri kurmuş olmak.”

Bu anlayış, Türk toplumunu modernleştirerek Batı uygarlığının seviyesine ulaştırma hedefini taşıyordu. Atatürk, bilim ve akıl rehberliğinde çağdaşlaşmayı, ulusal egemenliğe dayalı bir devlet modelinin temel unsuru olarak görmüştür.

Türk İnkılabının Üç Aşaması

Türk İnkılabı, üç ana aşamada gerçekleşmiştir:

  1. Kurtuluş ve Bağımsızlık (1919-1922): Türk Kurtuluş Savaşı ile tam bağımsızlık sağlanmış ve ulusal sınırlar içinde yeni bir devlet kurma yolunda önemli bir adım atılmıştır.
  2. Saltanatın Kaldırılması ve Cumhuriyetin İlanı (1922-1923): Monarşinin kaldırılmasıyla modern bir devlet yapısı kurulmuş, Lozan Antlaşması ile bağımsızlık uluslararası alanda tanınmıştır.
  3. İnkılap Hareketleri (1923 sonrası): Yeni kurulan devletin sürekliliğini sağlamak için eğitim, hukuk, ekonomi ve sosyal hayatta köklü değişikliklere gidilmiştir.

Batı’ya Yönelimin Nedenleri

Türk İnkılabı, Batı uygarlığını “çağdaş uygarlık” olarak benimsemiş ve bu doğrultuda köklü dönüşümler gerçekleştirmiştir. Ancak bu benimseme süreci, Batı’nın etkisine boyun eğmekten çok, ulusal bağımsızlık ilkesini koruyarak modernleşme çabası olarak şekillenmiştir. Atatürk’ün, “Batı ile iş birliği ve fikir bağını sürdürmek, ancak bağımsızlığımıza saygı çerçevesinde” ifadesi, bu dengeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Türk İnkılabının Evrensel Etkisi

Türk İnkılabı, yalnızca Türkiye için değil, sömürge altındaki ülkeler için de bir model olmuştur. Emperyalizme karşı verilen bu mücadele, Güney Asya ve Kuzey Afrika’daki bağımsızlık hareketlerine ilham vermiştir. Türkiye’nin modernleşme modeli, yalnızca bağımsızlık için değil, aynı zamanda yeni bir ulus-devlet inşa etmek için örnek alınmıştır.

Sonuç

Türk İnkılabının hedefi, toplumun her alanında köklü bir dönüşüm sağlayarak, modern bir devlet ve toplum yapısını tesis etmekti. Bu süreç, yalnızca geçmişin bağlarından kurtulmayı değil, aynı zamanda geleceği inşa etmeyi de hedeflemiştir. Atatürk’ün liderliğinde, Türk milleti çağdaş uygarlık düzeyini aşmayı kendine bir ideal olarak benimsemiştir.

1924 Anayasası

1924 Anayasasının Doğuşu

Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından yeni Türkiye Cumhuriyeti, modern bir devlet yapısına uygun, eksiksiz bir anayasa ihtiyacı duyuyordu. 1921 Anayasası, savaş koşullarında hazırlanmış, geçici nitelikte bir metindi ve birçok açıdan yetersizdi. Bu durum, yeni Cumhuriyet’in temel ilkelerini somutlaştıracak kapsamlı bir anayasanın hazırlanmasını zorunlu hale getirdi. Böylece, hukuk sistemini düzenleyecek ve Türkiye’yi geleceğe taşıyacak olan 1924 Anayasası, 20 Nisan 1924’te TBMM tarafından kabul edildi.

Anayasanın Genel Özellikleri

1924 Anayasası, modern bir devletin ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmış, altı bölüm ve 105 maddeden oluşan kapsamlı bir metindi. Temel özellikleri şu şekilde özetlenebilir:

  • Türkiye Cumhuriyeti’nin bir cumhuriyet olduğu belirtilmiştir.
  • Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu vurgulanmıştır.
  • Devletin resmi dilinin Türkçe, başkentinin Ankara olduğu belirtilmiştir.
  • Yargı bağımsızlığı sağlanmış ve bu yetkinin mahkemelere ait olduğu ifade edilmiştir.

Laiklik ve Anayasal Değişiklikler

1924 Anayasası, ilk haliyle laiklik konusunda bazı eksiklikler barındırıyordu. Anayasanın ilk metninde “Devletin dini İslam’dır” ifadesi yer alıyordu. Ancak, 1928 yılında bu ifade çıkarılarak anayasa laik bir niteliğe kavuştu. 1937’de ise Atatürk’ün “altı ilkesi” (cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, inkılapçılık) anayasaya eklenerek Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri anayasal güvence altına alındı.

Anayasanın Modernleşmeye Katkısı

1924 Anayasası, yalnızca siyasi bir metin olmanın ötesinde, Türkiye’nin modernleşme sürecinin temel taşlarından biri oldu. Cumhuriyet rejimini güçlendiren bu anayasa, halkın hak ve özgürlüklerini genişletti. Eğitim, hukuk, ekonomi ve sosyal alanlarda yapılan reformların temel dayanağını oluşturdu. Ayrıca, bireylerin hukuk önünde eşitliği ve temel haklarının korunması konularında önemli bir ilerleme sağladı.

Eleştiriler ve Zaman İçindeki Değişiklikler

Anayasa, zaman içerisinde bazı eleştirilere konu oldu. Kuvvetler birliği ilkesine bağlı kalması ve güçlü bir yürütme yetkisi öngörmesi, demokratik süreçlerin tam anlamıyla gelişmesi açısından eleştirilmiştir. Buna rağmen, 1961’e kadar yürürlükte kalan 1924 Anayasası, Türkiye’nin ilk kapsamlı ve modern anayasası olarak büyük bir öneme sahiptir.

Türk Medeni Kanunu’nun Kabulü

Hukukta Köklü Bir Değişimin Başlangıcı

1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu, Cumhuriyet’in en önemli reformlarından biri olarak Türk hukuk sisteminde devrim niteliğinde bir değişim gerçekleştirdi. Osmanlı Devleti döneminde yürürlükte olan Mecelle, modern toplumsal ihtiyaçlara cevap veremiyor, şer’i hükümlerle çağdaş yaşam arasında bir uyumsuzluk yaratıyordu. Bu durum, yeni Cumhuriyet’in laik ve modern bir hukuk sistemi kurma hedefi doğrultusunda değişiklikleri zorunlu kıldı.

Yeni bir medeni kanunun hazırlanması uzun bir süreç gerektireceği için, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat (Bozkurt) Bey’in önerisiyle İsviçre Medeni Kanunu model alınarak Türk Medeni Kanunu oluşturuldu. İsviçre Kanunu’nun tercih edilmesinde, anlaşılır ve demokratik yapısı, kadın-erkek eşitliğini sağlaması ve Avrupa’da en son düzenlenmiş medeni kanun olması etkili oldu.


Türk Medeni Kanunu’nun Getirdiği Yenilikler

Kadın ve Erkek Eşitliği

Kanun, toplumsal hayatta kadın ve erkek eşitliğini sağlayarak kadın haklarında büyük bir ilerleme kaydetti. Kadınlar, erkeklerle eşit şekilde miras hakkına sahip oldu ve boşanma durumlarında haklarını savunma imkanı kazandı.

Tek Eşle Evlilik ve Resmi Nikah

Türk Medeni Kanunu, çok eşliliği yasaklayarak tek eşle evliliği zorunlu hale getirdi. Ayrıca resmi nikah sistemini getirdi ve bu, evlilik kurumunu modernleştiren önemli bir adım oldu. Bu düzenleme, kadınların hukuki güvenceye kavuşmasını sağladı.

Kadının Sosyal Yaşamda Rolü

Kadınlar artık evliliklerinde kendi seçim haklarını kullanabiliyor ve sosyal hayatta daha etkin roller üstlenebiliyordu. Bu durum, Cumhuriyet’in kadınların özgürleşmesine verdiği önemi gösteren somut bir örnekti.


Türk Toplumuna Etkileri

Türk Medeni Kanunu’nun kabulü, sadece kadın haklarının genişletilmesi açısından değil, toplumun genel yapısının modernleşmesi açısından da önemliydi. Geleneksel aile yapısının yerini daha modern bir anlayış aldı. Kanun, laik bir hukuk düzeninin yerleşmesine katkıda bulundu ve Türk toplumu için bir eşitlik ve adalet sistemi oluşturdu.


Uluslararası Örnek Olması

Türk Medeni Kanunu, başka ülkeler için de ilham kaynağı oldu. Özellikle kadın hakları alanındaki düzenlemeler, İslam dünyasında modernleşme ve reform çabalarına örnek teşkil etti. Bu yönüyle, Türk Medeni Kanunu sadece ulusal bir başarı değil, aynı zamanda evrensel bir model haline geldi.


Türk Medeni Kanunu, Atatürk’ün liderliğinde yapılan hukuk reformlarının en önemli parçalarından biri olarak Türk milletinin çağdaşlaşma sürecine önemli bir katkı sağlamıştır. Bu reform, Türk toplumunun modern dünya ile bütünleşmesinde büyük bir adım olmuştur.

Türk Ceza Kanunu’nun Kabulü

Türk Ceza Kanunu’nun Tarihi Arka Planı

Türk Ceza Kanunu, 1926 yılında kabul edilerek Türkiye’de hukuk alanındaki reformların önemli bir parçası olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan etkilenilerek modern hukuki düzenlemeler yapılmaya başlanmış, Fransa’dan alınan Ceza Kanunu uygulanmıştı. Ancak bu kanun, şer’i hukuk kuralları ile birlikte yürütülüyordu ve modern bir hukuk düzeni oluşturmak için yeterli değildi. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte laik bir hukuk sistemi kurma kararı doğrultusunda, ceza hukuku alanında da kapsamlı bir yenilik ihtiyacı doğdu.

1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu, laik, anlaşılır ve modern yapısı nedeniyle örnek alınarak Türk Ceza Kanunu hazırlandı. Bu süreçte, dönemin Batılı ceza hukuk sistemleri incelendi ve Türk toplumunun ihtiyaçlarına uygun bir ceza sistemi oluşturuldu.


Türk Ceza Kanunu’nun Getirdiği Yenilikler

Laik Ceza Sistemi

Türk Ceza Kanunu’nun en önemli yeniliklerinden biri, şer’i hükümlerin tamamen kaldırılarak laik bir ceza sisteminin benimsenmesiydi. Böylece devlet, bireyler arasındaki hukuki meselelerde tarafsız bir düzenleyici konuma geldi.

Kamu Düzeni ve Birey Haklarının Korunması

Kanun, kamu düzenini sağlamayı, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almayı hedefledi. Suçun tanımı ve cezalandırma süreçleri, modern hukukun gerekliliklerine uygun olarak düzenlendi.

Hukuk Devleti İlkesi

Türk Ceza Kanunu, hukuk devleti anlayışını güçlendirmek için önemli bir araç oldu. Tüm bireylerin kanun önünde eşit olduğu ve suç-ceza ilişkilerinin keyfi uygulamalardan arındırıldığı bir sistem kuruldu.


Kanunun Türk Toplumuna Etkileri

Türk Ceza Kanunu, yalnızca suç ve cezaların düzenlenmesi açısından değil, Türk toplumunun modernleşme süreci üzerinde de derin bir etkiye sahipti. Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, bireylerin haklarının korunması ve adaletin sağlanması konusunda daha güvenilir bir ortam oluştu. Ayrıca, kanunun laik bir temele dayanması, Türkiye’nin modernleşme sürecinin diğer alanlarına da etki etti.


Zaman İçindeki Değişiklikler

1926 yılında kabul edilen Türk Ceza Kanunu, Türkiye’de uzun yıllar yürürlükte kaldı. Ancak zamanla toplumsal ihtiyaçlar değişti ve kanunun bazı maddeleri güncellenmeye ihtiyaç duydu. 2004 yılında, Türk Ceza Kanunu tamamen yenilenerek çağın gerekliliklerine uygun hale getirildi.


Türk Ceza Kanunu, hukuk devleti anlayışını güçlendiren ve Türk toplumunu modern bir hukuki yapıya kavuşturan önemli bir reform olarak, Cumhuriyet’in temel değerlerinin somut bir yansımasıdır. Bu kanun, yalnızca geçmişin sorunlarını çözmekle kalmamış, geleceğin adalet anlayışını da şekillendirmiştir.

Diğer Temel Kanunların Kabulü

Hukuk Sisteminde Modernleşme İhtiyacı

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte hukuk sisteminin çağdaşlaştırılması süreci hız kazandı. Medeni ve ceza hukuku gibi temel alanlarda yapılan reformların yanı sıra, ticaret, borçlar ve yargı alanlarında da kapsamlı düzenlemeler yapıldı. Osmanlı döneminden miras kalan hukuk sistemindeki şer’i ve örfi uygulamaların bir arada bulunması, hukuk alanında bir ikiliğe yol açıyordu. Bu ikiliği ortadan kaldırmak ve laik bir hukuk düzeni oluşturmak amacıyla pek çok yeni kanun yürürlüğe konuldu.


Ticaret Kanunu

1926 yılında kabul edilen Türk Ticaret Kanunu, modern ekonomik hayatın gereklerine uygun olarak hazırlandı. Genel hükümleri İtalyan Ticaret Kanunu’ndan, ortaklıklara ilişkin düzenlemeleri ise Alman ve Fransız kanunlarından alınarak derlenmiştir. Bu kanun, Türkiye’nin ticari ilişkilerini düzenleyerek, özellikle uluslararası ticaret normlarına uyum sağlamasına olanak tanıdı. Kapitülasyonların kaldırılmasıyla birlikte, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını güçlendiren önemli bir adım oldu. Kanun, 1956’ya kadar yürürlükte kalmış, daha sonra yeni düzenlemelerle güncellenmiştir.


Borçlar Kanunu

Türk Medeni Kanunu’nun kabulünden sonra, İsviçre Borçlar Kanunu temel alınarak hazırlanan Borçlar Kanunu, 1926 yılında yürürlüğe girdi. Bu kanun, bireyler arasındaki ekonomik ilişkileri düzenleyerek, borçların oluşumu, ifası ve sonuçlarına ilişkin ayrıntılı hükümler içeriyordu. Ticari ve özel borç ilişkilerinin modern bir çerçeveye oturtulması, ekonomik düzenin istikrarı açısından büyük önem taşıyordu.


İcra ve İflas Kanunu

Borçların tahsili ve alacaklıların korunması amacıyla 1929 yılında İcra ve İflas Kanunu yürürlüğe kondu. Kanun, iflas durumunda alacaklıların haklarının korunmasını sağlayan, aynı zamanda borçlulara karşı adil bir yaklaşımı benimseyen bir düzenlemeydi. Ancak bu kanun, üç yıl uygulandıktan sonra yetersiz bulunmuş ve 1932 yılında yeni bir İcra ve İflas Kanunu kabul edilmiştir.


Hâkimler Kanunu ve Yargı Bağımsızlığı

1926 yılında kabul edilen Hâkimler Kanunu, yargı sistemindeki bağımsızlığı güçlendiren önemli bir adımdı. Bu kanunla, hâkimlerin atanma, görev ve özlük hakları belirlenmiş; yargının siyasi ve dini etkilerden uzak, tarafsız bir şekilde işlemesi için gerekli güvenceler sağlanmıştır. Kanun, hâkimlerin meslek etiğine uygun hareket etmelerini zorunlu kılmış, yargının güvenilirliğini artırmıştır.


Çağdaş Hukuk Sisteminin İnşası

Ticaret, borçlar, icra-iflas ve hâkimler kanunları, Türkiye’deki hukuk sistemindeki ikiliği ortadan kaldırarak, modern ve laik bir hukuk düzeninin inşasında temel taşlar oldu. Bu kanunlar sayesinde, ekonomik ve sosyal ilişkilerde adaletin sağlanması, bireylerin ve kurumların haklarının korunması mümkün hale geldi.


Türk hukuk sisteminde gerçekleştirilen bu düzenlemeler, Türkiye’yi Batı hukuk standartlarına yaklaştırarak, Cumhuriyet’in temel ilkelerinden biri olan laikliğin ve modernleşmenin uygulanabilir bir hale gelmesini sağlamıştır. Bu reformlar, yalnızca bir hukuk devrimi değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yaşamda da köklü değişimlerin kapısını aralamıştır.

Türk Kadını ve Hak Mücadelesi: Cumhuriyet Dönemi Kazanımları

Tarihsel Arka Plan: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kadın Hakları

Osmanlı döneminde, kadınların hak ve özgürlükleri oldukça sınırlıydı. Tanzimat Dönemi’nde başlayan modernleşme hareketleri, kadın hakları konusunda da bir farkındalık yaratmaya başladı. Kız çocuklarının eğitim alabilmesi için okullar açılmış, kadınların ekonomik hayatta daha fazla yer alması gerektiği düşüncesi ortaya çıkmıştı. Ancak bu çabalar, kadınların toplumsal statüsünde köklü bir değişim yaratmaya yetmedi. Bu dönüşüm, Cumhuriyet’in ilanı ve Atatürk’ün liderliğinde gerçekleştirilen reformlarla mümkün oldu.


Medeni Kanun ile Kadın Haklarının Güçlendirilmesi

1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu, kadınların toplumsal hayatta eşit bir birey olarak yer almasını sağlayan en önemli adımlardan biriydi. Bu kanunla:

  • Kadınlar, erkeklerle eşit şekilde miras hakkına sahip oldu.
  • Evlenme ve boşanma işlemleri düzenlenerek kadınlara hukuki güvence sağlandı.
  • Tek eşle evlilik zorunluluğu getirildi ve resmi nikah sistemi benimsendi.

Bu düzenlemeler, kadınların aile içindeki statüsünü güçlendirirken, toplumsal eşitliğin sağlanması yönünde de önemli bir adım oldu.


Kadınların Siyasal Hakları Kazanması

Cumhuriyet dönemi, Türk kadınının siyasal hayata katılımını mümkün kılan önemli gelişmelere sahne oldu:

  1. Belediye Seçimleri (1930): Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu düzenleme, kadınların yerel yönetimlerde aktif bir rol almasını sağladı.
  2. Köy Muhtarlığı ve Köy İhtiyar Heyetleri (1933): Kadınlar, köy muhtarlığı ve ihtiyar heyetlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı. Bu hak, kırsal alanda kadınların liderlik pozisyonlarına gelmesinin önünü açtı.
  3. Milletvekilliği (1934): 5 Aralık 1934’te yapılan anayasal değişiklikle, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.

Bu hakların verilmesi, kadınların sadece sosyal hayatta değil, siyasi arenada da varlık göstermesi için bir dönüm noktası oldu.


1935 Genel Seçimleri ve Kadın Temsiliyeti

1935 genel seçimleri, Türk siyasal tarihinde kadınların aktif katılımının bir göstergesi oldu. Bu seçimlerde, 17 kadın milletvekili TBMM’ye girdi. Kadın milletvekilleri, eğitimli, yetkin ve Cumhuriyet değerlerini benimsemiş bireylerden oluşuyordu. Bu temsil, kadınların toplumdaki rolünün modernleştiğini ve değiştiğini gösteren somut bir başarı olarak tarihe geçti.


Uluslararası Öncülük

Türk kadını, elde ettiği haklarla birçok Batılı ülkenin kadınlarından önce siyasal eşitliğe ulaştı. Örneğin:

  • Fransa’da kadınlar 1944’te,
  • İtalya’da ise 1945’te seçme ve seçilme hakkına kavuştu.

Türk kadınlarının erken dönemde elde ettiği bu haklar, diğer ülkelerdeki kadın hareketlerine de ilham kaynağı oldu.


Sonuç: Modernleşen Türk Kadını

Cumhuriyet dönemi kadın hakları reformları, Türk toplumunun modernleşme sürecinin ayrılmaz bir parçası oldu. Atatürk’ün liderliğinde yapılan bu değişiklikler, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatta eşit bir birey olarak yer almasını sağladı. Bu haklar, Türk kadınının modern toplumun ayrılmaz bir unsuru olduğunu ortaya koymuş ve kadınların gelecekteki başarılarının temelini oluşturmuştur.

Sonuç

Türk İnkılabı, modernleşme yolunda attığı adımlarla yalnızca Türkiye için değil, dünya için de önemli bir örnek oluşturmuştur. Atatürk’ün liderliğinde gerçekleştirilen hukuk devrimleri, toplumun tüm kesimlerini etkileyerek daha eşit, laik ve çağdaş bir toplum yaratmayı başarmıştır. Bu dönüşüm, Türk milletinin uluslararası alanda daha saygın bir konuma ulaşmasında kritik bir rol oynamıştır.

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar

Aşağıdaki kaynaklar, blog yazısında ele alınan konularla ilişkili bilgiler içermektedir:

  1. Çeçen, A. (2000). Atatürk’ün Kültür Kurumu Halkevleri. İstanbul: Cumhuriyet Kitapları Y. H. (1990). Atatürk, Hayatı ve Eseri (Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar), C.I. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayını .
  2. Kili,Atatürk Devrimi: Bir Çağdaşlaşma Modeli. Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları .
  3. Lewis, B. (1993)kiye’nin Doğuşu*. Ankara: TTK Yayınları .
  4. Pamuk, Ş. (2014). Türkiye’n İktisadi Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları .
  5. Lozan Barış Antlaşması Tutanaklar-Belgeleha L. Meray (Çev.). Cilt:7, İstanbul: YKY .
  6. Aydemir, Ş. S. (2014). Tek Adam, C. I, II, III. İs Kitabevi .

Akademik Çalışmalar

  1. Atatürk’ün Hukuk İnkılâbının 21. Yüzyılda Türkiye’de Yönetim ve Toplum Yaşamındaki Etkileri
    Bu çalışma, Atatürk’ün gerçekleştirdiği hukuk inkılâbının 21. yüzyılda Türkiye’deki yönetim ve toplum yaşamı üzerindeki etkilerini incelemektedir. DergiPark
  2. İnkılap Kanunlarının Hukuki Statüsü, Normatif Değeri ve Anayasal Korunması
    Makale, inkılap kanunlarının hukuki statüsü, normatif değeri ve anayasal korunmasını Anayasa Mahkemesi kararları ışığında değerlendirmektedir. DergiPark
  3. Atatürk, Cumhuriyet ve Hukuk Sistemi
    Bu çalışma, Atatürk dönemi hukuk reformlarının tarihsel arka planını ve Cumhuriyet’in hukuk sistemine etkilerini ele almaktadır. DergiPark
  4. 1926 Hukuk İnkılâbının Temelleri
    Makale, 1926 yılında gerçekleştirilen hukuk inkılâbının fikirsel ve uygulama alanındaki temellerini Tanzimat dönemine kadar izlemektedir. DergiPark
  5. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Hukukunda Kanunlaştırma Hareketleri
    Bu çalışma, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk hukukunda gerçekleştirilen kanunlaştırma hareketlerini karşılaştırmalı olarak incelemektedir. DergiPark
  6. Discussions and Developments During the Preparation of The Turkish Civil Code
    Makale, Türk Medeni Kanunu’nun hazırlanışı sırasında yaşanan tartışmaları ve gelişmeleri ele almaktadır. DergiPark

İlgili Bağlantılar

Cumhuriyet Dönemi Kadın Yazarları ve Türk Edebiyatına Katkıları(Yeni sekmede açılır)

Atatürk Dönemi’nde (1923-1938) Dünya ve Türkiye:(Yeni sekmede açılır)

1950 Sonrası Kadın Yazarlar: Türk Edebiyatında Çeşitlilik ve Yenilik(Yeni sekmede açılır)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir